Sysmex Turkey
Menu

Koagülasyon Testlerinde Preanalitik Evre

XTRA MAKALE BASKI 1/2021

1400’lü yılların ortalarında İtalya’da tekne üreticileri, önceden üretilmiş parçaların sıralı montajı ile seri üretim ilkesini geliştirdi. Bu ilkenin modern anlamda kullanılması ile ihtiyaçlarımızı daha hızlı ve daha ucuz bir şekilde karşılama imkânına sahip olduk. Ancak bu durum hatalı ürün sayısındaki artışı da beraberinde getirdi. Bu sorun ile mücadele edebilmek için üretim sürecinin kontrol edilmesinde izlenecek yolların belirlenmesi gerektiği anlaşılmıştır. Tıbbi tahlil laboratuvarları da son derece kısa sürelerde oldukça fazla sonuç üretmeye çalışmaktadır. Bu nedenle hızlı ve güvenilir sonuçlar verebilmek için tüm analiz aşamalarının çok sıkı kontrol edilmesi gerekir.

Günümüzde hastalar ile ilgili kritik kararların % 60-70’i laboratuvar sonuçları kullanılarak verilmektedir. Bu nedenle doğru klinik bakımın sağlanması büyük ölçüde doğru ve güvenilir laboratuvar sonuçlarına bağlıdır. Tıbbi tahlil laboratuvarlarında kullanılan cihaz ve ekipmanlardaki teknolojik gelişmeler çok kısa sürede çok fazla sayıda analizi gerçekleştirmemize olanak sağlamaktadır. Bu sayede hastaların hastanede bekleme ve gerekli tedaviyi alma süreleri her geçen gün daha da kısalmaktadır. Ancak bu durumun avantaja dönüşebilmesi için çok hızlı gerçekleşen analiz süreçlerinin dikkatle kontrol edilmesi, olası hata kaynaklarının önceden belirlenmesi ve bunların ortaya çıkmadan engellenmesi gerekir.

Analiz süreci analiz öncesi (preanalitik), analiz aşaması ve analiz sonrası (post analitik) olmak üzere üç başlık altında incelenebilir. Analiz süreci içerisinde en fazla hataya preanalitik evrede rastlanılmaktadır. Yapılan çalışmalar, laboratuvar hatalarının % 46-68’inin bu evrede gerçekleştiğini göstermiştir.

Bu nedenle preanalitik evrenin iyi düzenlenmesi ve gerekli kontrollerin yapılması son derece önemlidir. Koagülasyon testleri; açıklanamayan kanama olgularında, ameliyat öncesi ve sonrası değerlendirmeler ile antikoagülan tedavinin izlenmesinde kullanılmaktadır. Tüm dünyayı hazırlıksız bir şekilde yakalayan ve önemli bir halk sağlığı problemi haline gelen COVID-19 hastalarının tedavi ve takiplerinde de koagülasyon testlerine başvurulmaktadır.

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Biyokimya Laboratuvarı olarak yıllık test sayımız yaklaşık 4.5 milyondur.

Bunun yaklaşık yüz elli bin adedi koagülasyon testlerinden oluşmaktadır. Yaptığımız analizlerde koagülasyon laboratuvarına gelen örneklerin yaklaşık %2’sinde preanalitik hata olduğunu tespit ettik. Bunlar arasında en sık görülen preanalitik hata kaynakları sırasıyla pıhtı, hemoliz, yetersiz örnek, hatalı tüp ve lipemiydi.

Koagülasyon testlerinde önemli hata kaynaklarından biri endojen interferanslardır. En yaygın olanları hemoliz, hiperbilirubinemi ve lipemidir. Önceleri hemolizin sadece spektral etkileşime neden olduğu düşünülüyordu, ancak eritrositlerin parçalanması sonucu açığa çıkan adenozin difosfat (ADP)’ın trombositleri ve pıhtılaşma kaskadını aktive edebileceği belirtilmektedir.

Hemolizin; kromojenik yöntemle ölçülen antitrombin düzeyinde azalma, fibrinojen düzeyinde yanlış düşük ve D-dimer düzeyinde ise yanlış yüksek sonuçlara neden olabileceği belirtilmektedir.Klinik ve Laboratuvar Standartları Enstitüsü (CLSI), hemolizli numunelerin olası pıhtılaşma faktörü aktivasyonu nedeniyle kullanılmaması gerektiğini belirtmektedir. Bununla birlikte, in-vivo hemoliz durumlarında yeni örnek sonucu değiştirmeyeceğinden mümkünse hemoliz-lipemi-ikter (HIL) dedektörü olan ve farklı dalga boylarında çalışabilme özelliğine sahip cihazlarda analiz tekrarlanmalı veya mümkünse mekanik yöntem kullanılmalıdır.

Lipemi ve ikter başlıca protrombin zamanı (PZ), aktive parsiyel tromboplastin zamanı (APTZ) ve fibrinojen ölçümlerini etkileyebilir. 650 nm ve üzerindeki dalga boylarında yapılan ölçümlerde 20 mg/dL ve altındaki bilirubin değerlerinde güvenilir sonuç alındığı belirtilmektedir.

Lipeminin ise trigliserid düzeyinin 500 mg/dL’nin üzerinde olduğu örneklerde interferansa neden olabileceği bildirilmiştir. Lipemi interferansının engellenebilmesi için de ikterde olduğu gibi 650 nm’de okuma gerçekleştirilebilir. Ayrıca örnegin dilüe edilmesi çözüm olabilir. Ancak bu yöntem kesinlikle PZ ve APTZ ölçümlerinde kullanılmamalıdır. Lipeminin etkisinin uzaklaştırılmasında ultrasantrifüj de kullanılabilir, ancak bu işlemin faktör 8 ve von Willebrand faktör kompleksinin de çökmesine neden olabileceği unutulmamalıdır.

Preanalitik hataların hastanın güvenliği üzerindeki etkilerini ve olası olumsuz sonuçlarını sınırlandırmak için; kapsamlı bir risk yönetimi benimsemek esastır. İş akışlarının ve zayıflıkların sistematik analizini içerecek işlemlerin yapılması ve hata kaynaklarının ortadan kaldırılması veya yeniden biçimlendirilmesi gerekir. Numune toplama, işleme ve taşımada görevli kişilerin belirlenmesi; hata tanımlama ve kayıt sistemlerinin uygulanması da fayda sağlayacaktır. HIL dedektörü ile plazma indekslerinin değerlendirilmesi, numunelerin kalitesini ve test edilmeye uygunluğunu belirlemek için son derece önemlidir. Bu sistemler endojen interferansların olası etkilerinin ortadan kaldırılmasında yardımcı olabilir.

Copyright © Sysmex Europe SE. All rights reserved.